“Benimle denemek ister misiniz? Kimler denemek ister?”

Küçük eller havaya kalkar. Kuş cıvıltısını andıran “ben, ben, ben,..” diye bağrışan çocuk seslerini duyarız. Sonra Hicran Çalı, kendisi kırmızı erik çekirdeği oluyor, “Size kocaman bir ağaç olmak isteyen bir erik çekirdeğinin hikayesini anlatacağız” diyerek öyküsünü anlatmaya başlıyor.

Karşıyaka Belediyesi Çarşı Sahnesindeyiz. Çocuklardan ve kalbi hala çocuk kalmış yetişkinlerden oluşan izleyici kalabalığı bir saatliğine de olsa bütün dertleri, gündelik hayatın getirdiği saçma sorunları kapının önüne bırakıp kırmızı erik çekirdeğinin çıktığı yolculukta ona eşlik eder. Arka planda krem rengi bir keçe üzerinde dört bir yana saçılmış ebruli renkler ve erik ağacının toprağın derinlerine inen kökleri ve yaşama dört elle sarılmış güçlü dalları yer alıyor.  

Tarla Faresi Tiyatrosunun sahneye koyduğu ve Hicran Çalı’nın oynadığı kırmızı erik çekirdeğinin maceraları İsmail Kocamaz’ın orijinal öyküsünden sahneye Hicran Çalı tarafından aktarılmış. Oyunun fonksiyonel sahne tasarımı Merve Özdemir’e, kostüm tasarımı ise Taçlan Özüm Erk’e ait. Oyunun müzikleri Emre Aytaç ve Mehmet Derya Kelebenkli tarafından bestelenmiş. Oyunun fotoğrafları ise Cem Çevikayak’a ait. Oyun yediden yetmiş yediye bütün yaştaki izleyiciye sesleniyor. Tıpkı Küçük Prens gibi bütün güzel ruhları kucaklıyor. Hicran Çalı kırmızı erik çekirdeğinin hikâyesini anlatırken hikâyede yer alan bütün karakterleri sahneye taşıyor. Kırmızı erik çekirdeğinin kendisinden, yaşlı bir amcaya, sadece kendisiyle ilgilenen kokoş bir kadından, yaramaz bir oğlan çocuğuna hatta bir tavuğa, bir kargaya dönüşürken, kırmızı erik çekirdeğine bir şekilde dokunan herkes bu sahnede yerini alıyor.

Başına geçirdiği sarı bir kasketle yaramaz bir oğlan çocuğuna dönüşen sanatçı hayali bir erik ağacına doğru var gücüyle uzanıyor. Vücut dilini, yüz ifadesini o kadar başarıyla kullanıyor ki hayal dünyamızda orada bir erik ağacı olduğuna bizi inandırıyor. İnandırıcılık üzerine kurduğu bu çok renkli, bu çok canlı, bu çok katmanlı ve zengin hayal dünyası atmosferi çıkılan yolculuğu benzersiz bir masala dönüştürüyor. Çekirdeğin asfalt yolda yuvarlanmasını, korna seslerini, hızla geçen arabaların gürültüsünü hepsini görür gibi oluruz. Elinde evrak çantası ve başında şapkasıyla yoldan geçen adam kırmızı erik çekirdeğini fark edecek mi? Yoksa adam sadece evrak çantasıyla mı ilgilenecek? Vitrindeki yansımasından, güzel görüntüsünden başka hiçbir şeyi umursamayan moda kurbanı kadın kırmızı erik çekirdeğiyle ne kadar ilgilenir?

Gündelik hayatın koşuşturması içinde ayrıntılarda boğulan, kendilerine dönük ihtiyaçları daima ön planda tutan yetişkinler kırmızı erik çekirdeği gibi çok küçük ama çok önemli bir ayrıntıyı ne kadar önemser? Peki oyuna dalmış oğlan çocuğuna ne demeli? Hangisi kırmızı erik çekirdeğini yuvarlandığı asfalttan kurtarıp toprağa dikecek?

İnsanlar kendi dünyalarında bu kadar meşgulken belki bir karınca, belki bir sinek doğal hayatın henüz bozulmamış parçaları olarak kırmızı erik çekirdeğine yardımcı olabilir. Kim bilebilir? Yüzü olmayan karınca ve sinek kuklaları inanılmaz başarılı bir şekilde tasarlanmış. Çocukların hayal dünyalarına müdahale etmemek adına özellikle kuklaların yüzleri çok sade bir şekilde bırakılmış. Oyunda kullanılan masklar da en az kuklalar kadar başarılı. Kuklaların konuşturulması ve çıkardıkları seslerin yaratılması aşamasında sanatçı çok uzun bir süre profesyonel sanatçılarla birlikte çalışmış. Kök sesini bulabilmek ve her karakterin tek tek iç sesini yakalayabilmek adına çok uzun soluklu bir çalışma yapmış. Ve sonuçta bizi bir masal dünyasına götürecek bütün sesleri ve renkleri ilmek ilmek örmeyi başarmış.

Erik çekirdeğinin yolculuğuna aç bir tavuk ve meraklı bir karga da eşlik ediyor. Aç bir tavuk nasıl olunur? Sadece bunu görmek için bile bu oyuna gitmeli. Ya da meraklı bir karga sahne üzerinde nasıl yaratılır? Keçe dekorunun ceplerinden çıkan küçük bir şapka, bir mask ya da bir tül bir anda nasıl bir tavuğa ve kargaya dönüşür? Bu karakterlere “açlık” ya da “merak” duygusu nasıl yüklenir? Bütün bu soruların cevapları kırmızı erik çekirdeğinin gizemli macerasında saklı.

Hayal dünyamızı harekete geçiren sesler, renkler, müzik ve kelimelerden oluşan uçuş uçuş saydam bir dünyada rüzgara bırakılan bütün kelimeler piyanodan yayılan notaların içinde eriyor. Oyun boyunca sahne arkasında sürekli çalan bir piyanonun sesini duyarız. O anda canlı olarak çalınan müziklerin bestesi sanatçının oğlu Mehmet Derya Kelebenkli’ye ait. Müzikler çok canlı, tempolu. Hikâyenin akışı sırasında yaşanan olayın duygusunu güçlendiren müzikal motifler içeriyor.  

   

Oyun çok naif, kaliteli bir çizgi film havasında geçiyor. Bu duyguyu yaratan sahneden yayılan seyirci koltuklarında oturan her yaşta izleyiciyi kavrayan sıcaklık, samimiyet ve doğallık. Bütün bunlar bir araya gelince, insan kendisini oyunun akışına kaptırıyor. Oyunda kostüm ve sahne tasarımı fonksiyonel ve pratik çözümler üretiyor. Sahnenin arka planında fonu oluşturan krem rengi keçe ceplerden oluşuyor. Oyunun akışı içinde, sanatçı ceplerden çıkardığı şapkalarla, çantayla, şemsiyeyle ya da bir eşarpla sırası gelen karaktere hayat veriyor. Hicran Çalı’nın giydiği siyah üzerine kırmızı şeritlerden, kordonlardan, sallanan iplerden oluşan kostüm çok başarılı. Kırmızı erik çekirdeğinin geçirdiği gelişimi, yaşadığı macera sırasında şekillenen kişiliğini ve özgür ruhunu yansıtması açısından çok iyi düşünülmüş. Oyunu bir bütün olarak algılamamızı sağlayan ses efektleri de seyirciyi olayın yaşandığı ana dâhil ediyor. Rüzgarın sesi, yaprakların uğultusu, trafiğin gürültüsü, araba sesleri her şey sanki o anda yaşanıyormuşçasına bir duygu uyandırıyor. Üstelik sanatçı bu sesleri çıkartırken çocuklardan da yardım alıyor. Böylece çocuklar o ânın duygusunu hep birlikte yaratırken doğal olarak oyunun içine giriyorlar. Kırmızı erik çekirdeğinin yolculuğu onların da yolculuğu hâine geliyor. Hicran Çalı görsel canlandırmayı müzikle bütünleştiriyor. Hikâyenin akışı sırasında, erik çekirdeğinin sesi oluyor, gitar çalıyor, şarkılar söylüyor. Bütün bunları hep umutları yeşertmek adına yapıyor. Kırmızı erik çekirdeği kaybetmeye yüz tutan umutlarımızı simgeliyor. Yaşamak için ne olursa olsun umutlarımıza sıkı sıkıya tutunmamız gerektiğini çıkılan bu yolculukta öğreniyoruz. O nedenle, bir şekilde hayatlarımıza dokunan bu küçük kırmızı erik çekirdekleri çok değerli.  

Birden çocukluğuma gittim. Oturma odamızda yemek masasının altında oynardık. Kocaman bir hayal dünyamız vardı. Oraya neler sığmazdı ki? Arkadaşlarımızı toplar kırmızı erik çekirdeğinin maceraları gibi maceralar yaşar, gizemli yolculuklara çıkardık. O nedenle kırmızı erik çekirdeğini çok sevdik, bize bu kadar tanıdık gelmesinin nedeni bu. Kaybettiğimiz, saçma bir yerlerde bırakıp gittiğimiz çocukluğumuzu yeniden bulmak adına kırmızı erik çekirdeğine yoldaşlık etmek lazım. Çocuklarımızı, komşu çocuklarını alıp onlara muhteşem bir hediye verebiliriz. Hiç kimseyi bulamazsanız, çocukluğunuzu yanınıza alıp gidin. Faturaları ödemek için hapsolduğumuz o kör fare koşusunda kaybettiğimiz hayallerimizi yeniden anımsamak, sahip çıkmak adına kırmızı erik çekirdeğini “fark etmemiz” lazım. Peki, kırmızı erik çekirdeği hayallerine kavuşacak mı? Toprağa karışıp kocaman bir ağaç olabilmek için filiz verecek mi? Peki, siz ertelediğiniz hayallerinize kavuşacak mısınız? Belki kırmızı erik çekirdeği bunu nasıl yapacağınızı kulağınıza fısıldar. Kim bilir?      

 

Tiyatro Yazarı, İzlenimci
Seval Deniz Karahaliloğlu
Tiyatronline, Mayıs 2018
http://tiyatronline.com/kirmizi-erik-cekirdginin-oykusu-aslinda-hepimizin-oykusudur–6667