İnsan Neden Çocuk Tiyatrosu Yapar? yazımda “tema” konusunu ele almıştım. Bu yazımda ise deneyim paylaşımlarına, araştırmalarımızı genişletmeye aracı olması arzusuyla tasarım ve oyunculukla ilgili anekdotlar da kullanarak çabamızı, daha güzeli yaratma sürecindeki deneyimlerimizi yazmaya karar verdim.

Rejide her geçen gün daha da yalınlaşmak istiyoruz. Karmaşa, çok söz söyleme, çok şey gösterme çabası yerine yalın, net örnekler üzerine çalışmanın daha yaratıcı işler yapmanın önünü açtığını görüyoruz. ‘Bu söz, eylem, tasarım gerçekten gerekli mi’ sorusunu soruyoruz. Şimdiye kadarki tüm oyunlarımızla seyircisi ile buluştuktan sonra yeni düzenlemelerle son hâllerini aldı. “Neşe Dolu Bir Masal” henüz bitmedi, bitemedi gerçi 🙂

Tasarım yaparken sahnede işlevsel, sürprizli, yalın, neşeli, yaratıcı tasarım anlayışının peşindeyiz. Basit makineleri sahnede çok eğlenceli, sürprizli, heyecan verici buluyoruz.

Reji ve tasarım üzerine Neşe Dolu Bir Masal’dan bir anekdot paylaşmak istiyorum;

Neşe Dolu Bir Masal’ın 2007-2008 gibi ilk kanavasını yazmıştım. Oyunun tam anlamıyla sahnelenmesi 2016 yılında gerçekleşti. Adı seyirciyle buluşmadan 20 gün öncesine kadar “Sevinç Dolu Bir Hayat”tı. Oyunu sahnelemeye karar verdikten hemen sonra oyuncu arkadaşlarımla birlikte tasarımcımız Cem Çevikayak, fizikçi, ressam, kuklacı, endüstri mühendisi, mimar, heykeltıraş gibi farklı mesleklerden arkadaşlarım önceden gönderdiğim oyunu okuyarak toplantıya geldiler. Önlerine uzun rulo kağıtlar serdim, renkli kalemler koydum bir sürü kalınlıkta halatlar aldım, sahneye koydum. Yazdık, çizdik, konuştuk, oyun üzerine ve sahneye çıkıp sonra hep birlikte iplerle oynadık. Sonra yine konuştuk. Bu çalışma; tasarım buluşlarından, oyunculuğa, rejiden, müziğe her sürecin ruhuna işledi. Oyun uzun bir dramaturji sürecinden geçti, Bu süreçte oyundaki anlar üzerine doğaçlamalar da yaptık. İlk kadroda iki anneydik ve “Cancan annenin” macerasını teorik ve duygusal olarak çok derin bir biçimde yaşadık ve tartıştık. Oyunu halatlarla kurmamızın dramaturjik anlamını, oyunun dramaturji çalışmaları ve doğaçlama süreci eş zamanlı giderken fark ettik. Bu nedenini bilmediğim arzunun; içimdeki kültürel köklerinin, hikâye kurmakla düğüm açıp çözme, oyun alanını iplerle kurma arasındaki bağların anlamı ise oyunlarda düğümler açılıp açılıp çözülürken derinleşerek ilerliyor. Cem’le ilk çalışmamız oldu oyun. En tatlısı daha ilk gün hep birlikte iplerle oynarken “ninenin yatağı” ve  “yokyok diyarı kapısı” ile ilgili mekanizmayı bana anlatışıydı. Oyundaki en eğlenceli mekanizmalardan birini o gün canlandırdı gözünde. Cem yaratıcı, disiplinli bir insan. Kendisi ile çalışan tiyatrolar çok şanslı. Yaratıcı fikirler bulacak denli şenlikli, muzip; sabırla onu işleyip sahneye taşıyacak kadar disiplinli olmak bizim mesleği hem sancılı hem de tadından doyulmaz hâle getirir. Neşe Dolu Bir Masal ile ilgili “bitmeyen oyun yaptık” diye eğleniyorum ara ara kendi kendime. Çünkü oyun çıktıktan bir sene sonra bir derin provaya girdi bu sezon sonu ve başı birer derin prova daha yaptık. Bu süreçte oyuncu Çağla Nefesoğlu’nun, oyunlarda Şefika Yurga’nın müziklerine can veren Emre Aytaç’ın ve oğlum Mehmet Derya Kelebenkli’nin katkıları ile oyun daha da gelişti. İlk uluslararası festivalde dostlarım yine birçok öneride bulundu. Bir 20 saat daha çalışacağız ve oyun nihai rejisine kavuşacak diye düşünüyoruz. Aklımızda birlikte çalışmak için insanlar da var. 20 saate bitecek bu sefer kesin. Metni başta daha masalsı şiirsel bir dille yazmıştım. O metne daha gelişmiş biçimde yazar arkadaşlarımdan da yardım alarak geri döneceğim, sözleri azaltmaya devam edeceğiz, şarkıları daha güzel söyleyeceğiz. Yoksa Şefika Hocam gelip kendi söyleyecek 🙂

Oyuncular olarak; fiziksel, zihinsel, ruhsal anlamda yetkinleşmek, hünerler edinmek peşindeyiz.   Kırmızı Erik Çekirdeği’nin ilk rejisini yaptığımda, ilk sahnelendiğinde eş dost “acaba iki oyuncu mu olsa bu oyunda”, “pek de çocuk oyunu olmamış” gibi nice yorumlarda bulundular. İlk sezon sınırlı organizasyon koşullarında az da olsa seyirci ile buluştum 3-4 kez, ama ben de mutlu değildim henüz. Seyircimiz sıkılmadı ve dağılmadı merak etmeyin. Onları üzmedim. Ama oyunculuk zayıftı. Benim 3 yıl boyunca hayallemelerim, Merve Özdemir’in, Taçlan Özüm Erk’in fedakâr çalışmaları, Özden Örgen,  Aysun Adiloğlu’nun destekleri ile oyuna hizmet eden bir tasarım olmuştu.  Emre Aytaç müzikleri provalarda doğaçlama çalışmalar yaparak oluşturdu. Kendisi birçok müzik aleti çaldığı için bestelerde, çalışmada da bu avantajı kullandık. Ancak Fatma Keçeli’nin dramaturjik desteği ile oyunlaştırdığımız, İsmail Kocamaz’ın harika öyküsü Kırmızı Erik Çekirdeği’nin umudu, yaptığımız tasarımı Emre’nin müziğine denk bir oyunculuğa birinci sezonun yazında birçok isimle özellikle Sevi Algan ile çalıştıktan sonra bir nebze yetişebilidim. Mehmet Derya Kelebebenkli de zaman zaman oyunda piyanosuyla bizimle oluyor. Oyuna katkısı için ona da buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

Yukarıda iki oyunumuzla ilgili anekdotlar paylaşarak çalışma süreçlerimiz üzerine biraz fikir vermek, bu süreçleri paylaşmak istedim. Çünkü oyun metni yazımı, dramaturji, tasarım, müzik, oyunculuk üzerine kendini geliştirme niyeti olan çocuk tiyatroları, seyircilerimiz, aileler, öğretmenler, meraklılar, gönüllüler olarak birbirimizle konuşmanın, paylaşmanın çok katkısı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle istiyorum ki toplantılar yapalım, çocuğun kim olduğunu, onun da estetik haz duygusu olduğunu anlatabildiğimiz herkese anlatalım. Bilgilerimizi derinleştirelim, geliştirelim. Tüm önyargılardan kurtulup yeniden bakmak,  yeniden gözleri kırpıp yeniden yeniden bakmak için çalışalım.

Güzel iş mi? Çok güzel.