Var olsun çocuk tiyatrosu!

Derste çoooookk önemli kimi konulardan söz ettiğimizde, çocukların doğalarına aykırı olduğunu unutarak onların sessizliği sağlamalarını, hatta bunu uzun süre de korumalarını bekleriz… Unuturuz sırada hiçbir şey yapmadan sadece oturuyor olmanın bile ne kadar sıkıcı olabileceğini. Hatta bu durumu o kadar abartırız ki heyecanlandıklarında verdikleri en doğal tepkiler bile bize gürültü gibi gelir.

Hele sahneden sergilenen bir oyun varsa, salondaki yetişkinler olarak oyunu değil de çocuklarımızı izleriz. Kaşla gözle hatta söz ile ayar yapmaya çalışırız. Nasıl izlenir nasıl alkışlanır ve hatta nasıl gülünür… Düşünsenize her şeylerini belirlemeye çalışırız. Çok da iyi bilirmişiz gibi.

Ahhh Hicran Çalı, tek bir tiyatro oyun ile ne çok şeyin kafamda yerli yerine oturmasını sağladın. Evet bir yönetmen-oyuncu perdenin ardından çıkıp yine perdenin ardında kaybolmak zorunda değil… Sık karşılaşırız oyun biter ve oyuncular bu defa çocuklarla sohbet eder, fotoğraf çekilir… Ama ne yalan söyleyeyim daha evvel oyun başlamadan çocuklarla tek tek sohbet etmeye çalışan, gerçekten gözlerinin içine bakan, onları yürekten dinleyen ve hatta onları sohbet ve ses çıkarmaları için kışkırtan biriyle karşılaşmamıştım. Her şey çok gerçek ve yakındı çocuklar için, artık onunla beste yapıp, tüm oyun boyunca şarkılar söylebilirlerdi.  

Tüm bunlar bana vakti zamanında bir arkadaşımın Mimar Sinan ile ilgili anlattığı o hikâyeyi hatırlattı:

Süleymaniye Camisinin inşası tamamlanır ve İstanbul’un her yerinden insanlar ustanın eserini görmeye akın eder. Fakat içlerinden bir çocuk:

-Aaa, şu minareye bakın, nasıl da eğri, diye bağırır. Orada bulunanlar bakınır ama kimseler eğrilik göremez. Mimar Sinan çocuğun yanına gelir ve ona:
-Yavrum, hangi minare eğri?  Göster bana, der.
Çocuk da:
– İşte şu,  diye minarelerden birini gösterir. Mimar Sinan hemen adamlarını toplar ve uzun halatları birbirine ekletip minareye bağlar ve dönüp çocuğa:
– Haydi, yardım et de çekip düzeltelim,  der.
Çocuk halatlara asılır ve bir süre sonra yaptığı işten memnun:
-İşte şimdi oldu, minare doğruldu, der.

Koca Sinan elbette bilmektedir minarenin eğik olmadığını ama katmak lazım küçük çocuğu, koca bir işi becermiş olmanın mutluluğuna, diye düşünmüş olmalı ki böyle bir yönteme başvurmuş.

İşte izlediğim ve hep çok iyi bildiğimi düşündüğüm bir masala benzer bir biçimde yeniden hayat vermiş sevgili yönetmen dostum Hicran Çalı. Ben değil çocuklardı söyleyen neşeli sesleriyle “Biz çok güzel şarkılar söyledik”, “Avcıyı da kandırdık” diyen, çünkü sadece izlemediler aslında oynadılar da, neşelerini sohbetlerini kattılar…

Var olsun çocuk tiyatrosu! Ama en çok da çocuklar için sanat üretmenin sorumluluğunu alabilenler, durmadan yorulmadan hep en doğrusu ve en iyisi nedir diye sorup kendilerini eleştirebilenler, samimi olmayanın çocuğun kalbinden geçmeyeceğini bilip çocuk kalbiyle, bakışıyla yoğrulanlar…

Sınıf Öğretmeni
Nurhayat Uğurlu